Ticarette Şans Diye Birşey Yoktur…
İnsanlar zanneder ki, sadece bir iş yeri açmakla artık işlerin yürüyeceğini, buradan para kazanacağını, çok az sıkıntı çekeceğini… Oysaki iş yeri açmak ticaretin sadece bir boyutudur.
Aynı şartlarda iki insan aynı caddeye bir mağaza açmış olsun bu iki mağazaya da gelen müşteri aynı olmayacaktır. Görsellik, mağazayı iyi bir yerde açmak, en iyi elemanları işe almak, en iyi reklamı yapmak, bunlar şarttır ama ticaretin tamamı değildir.
Her şeyi en iyi şekilde yaptım ama benim işlerim bir türlü olmuyor benimle aynı şartlarda hatta daha kötü şartlarda açanlar var. Onların işleri çok iyi onlara iyi müşteriler geliyor ama bana gelmiyor. Benim işlerim ilk açtığımda çok iyiydi şimdi hiç de iyiye gitmiyor. Her şeyin en iyisini yapmama rağmen bir türlü dükkânı döndürecek kadar para kazanamıyorum. Demek ki bu işte insanın şansı olması gerekiyor o adam çok şanslı bende hiç şans yok diye düşünür insan…
İnsanlar yanılırlar ama yanıldıklarının farkına varamazlar.
Hayatta ve ticarette şans diye bir şey yoktur. Hak ediş vardır. Eğer şans diye bir şey olmuş olsaydı o zaman adaletsizlik olurdu.
53/39- İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.
3/182- “Bu, kendi ellerinizin (önceden yapıp) gönderdiklerinin karşılığıdır.” Allah, kullara asla zulmedici değildir.
Şans diye bir şey yoktur. Ticarete girmeden işlerin iyi olması için hazırlık süreci vardır. İnsanın elini bereketlendirme süreci vardır. Nasıl yaşadığı vardır. Bir önceki çalıştığı iş yerindeki performansı vardır. İnsan sadece iş yeri kurmakla ticarete girmez tüm yaşantısıyla ticarete girer.
Bu sebepten aynı şartlar ya da daha iyi şartlarda iş yeri kurulmasına rağmen birisinin işi tutmazken diğerinin işi tutabiliyor. Çünkü adam yaşantısıyla o müşteriyi o kazancı çok öncesinden hak etmiş, biz bunu şans zannediyoruz.
Şans diye bir şey yoktur insanın önceden yapıp ettiği ile karşılaşması vardır…
Hayat bir hak ediş üzerine kurulmuştur…
Asıl önemli olan bu iş yerini açan insanın özel hayatındaki yaşantısıdır…
Çünkü ticaret insanın özel hayatında başlar, orada hak edersin iş yerinde kazanırsın.
Çünkü müşteriyi getiren sadece mağazanın vitrini değil insanın kendisidir, elinin bereketli olmasıdır, nasıl bir hayat yaşadığıdır…
Eğer ticaret yapmak istiyorsan önce özel hayatından başlaman gerekir…
İki insan aynı şartlarda iş yeri açar bunlardan birisinin işi tutar diğerinin işi tutmaz.
İki kişi ortak iş yapar bir süre devam ederler sonra ortaklardan bir tanesi ayrılır birinin işi tutar diğerinin işi tutmaz.
Bir insan hayatının bir döneminde iş kurmuştur, işleri çok iyidir, bir süre sonra işleri kötüye gider ve iş yerini kapatmak zorunda kalır. Bunun tesride olabilir.
Neden? Birilerinin işi tutabiliyor birilerinin işi tutmuyor.
Neden? İnsanoğlu bir süre çok başarılı oluyor sonra kazandığı her şeyini kaybedebiliyor.
Şanslı dediğimiz insanların özelliği ne? Gerçekten şans mı? Yoksa başka bir şey mi?
Şeytan tüyü diye bir şey var mı? Hayatın olmazsa olmaz kuralları vardır. Biz bunlara soyut yasalar diyoruz. Nasıl ki bir memlekette huzur ve düzen olması için bazı kurallar olması gerekiyor; insanoğlunun da hayatın da, ticaretinde huzur ve düzen olması için işlerinin iyi gitmesi için soyut kurallar vardır. Biz bu soyut yasaları göremeyiz ancak yaşayabiliriz. Bu kurallara uyarsak başarılı oluyoruz. Uymaz isek başarılı olamıyoruz.
Bizim şanslı zannettiğimiz başarılı insanlar da bu kurallara uyan insanlardır. Bazıları farkındadır, bilinçli yapar bazıları değildir. Nasıl ki bir makine aldığınız da onun kitapçığı vardır. O kitaba göre kullanırsan en yüksek verimi alırsın insanoğlu da aynı bunun gibidir. Yapması gereken, yaşaması gerekenler vardır. Bunları yaptığı takdirde kendisinden en yüksek verimi alır. Yapmadığı takdirde en düşük verimde kalır.
TİCARETTE ŞANS DİYE BİR ŞEY YOKTUR BEDEL VARDIR.
Hayatında bedel ödeyen insan vardır. Bedel ödemeyen insan vardır. Biz bedel ödeyeni şanslı bedel ödemeyeni şanssız zannederiz. O adam var ya o çok şanslı! Hayır, o adam çok bedelli. Bu adamın hiç şansı yok! Hayır, bu adamın hiç bedeli yok.
Bedel ödemiş bir insan ticarete girdiğinde farklı olur. Bedel ödememiş insan ticarete girdiğinde farklı olur. İkisine de aynı müşteri gelmez.
Bedel ödeyen insanın temizlediği masa ile hayatında bedel ödememiş bir insanın temizlediği masaya baktığınızda orada bile aradaki farkı çok net olarak görebilirsiniz.
Bazı insanlar vardır elinden her iş gelir hangi işin içine girse orda başarılı olur biz bu insanlara hayretle bakarız. Bu durum o insanın hayatta hep bedel ödeyen tarafta olmasına işarettir. Bazı insanlarda vardır ellerini neye atsalar orayı kuruturlar onlara da hayretle bakarız bu adam ne iş yapsa bir türlü yaptığı işten hayır gelmiyor diye söyleniriz. Bu durum o insanın hayatında bedel ödemediğine işarettir.
İnsan vardır çölü yeşertir. İnsan vardır bulunduğu yeri çöl yapar. Bu insanın hayatındaki bedellerle ilgilidir.
Peki, ticarette bedel nedir?
Bedel insanın hayatında sürekli olarak kendisine ve çevresine faydalı olan işlerle ilgilenmesidir. Eski dönemin insanları köy hayatı yaşardı.
Geçimlerini sağlayabilmek için ailenin her ferdi kendi yaşına göre yapabildiği işlerde çalışırlardı. Çocuk daha küçük yaşlarda hayvanları otlatmaya götürürdü.
Anne baba sabahın erken saatlerinde daha güneş doğmadan tarlaya gider akşam güneş batmadan eve girmezdi. Çocukların işe başlama tarihi nerdeyse ayaklarının üzerine basmasıyla başlardı. Çocukların oyuncakları değil oyunları vardı. Oyunlarında bile bir bedel vardı hazır oyuncakla değil ya kendi elleriyle yaptığı bir oyuncak yâda kendi hayallerinde kurduğu oyunla oynardı. Oyun da bile hazırcılıklı yoktu.
İnsanlar sanki doğumuyla bedel ödemeye başlıyor ölümüyle bitiriyor gibiydi. Çünkü çalışma yaşı yâda emekli olma yaşı diye bir şey yoktu. Psikolojisi ve fizyolojisi sağlıklı olan her insan mutlaka çalışırdı. Cumartesi, Pazar günleri diye de bir şey yoktu sadece bayram tatilleri vardı. Toplumun geneli güneş doğmadan evden çıkar güneş battıktan sonra evlerine giderdi. İşte biz bugün o insanların ödemiş oldukları bedelle ayakta durabiliyoruz. Çünkü o insanlar çok çalıştılar hep bedel ödediler. Memleketini terk ettiler. Sadece ceketleriyle şehir hayatına başladılar. Şimdi isimleri x holding x ithalat x ihracat x inşaat gibi isimlerle iş yapıyorlar. Hayatı boyunca bedel ödemiş bir insan elini neye atsa orda işler yürümeye, büyümeye başlar. Şimdi onların çocuklarına gelelim özel okullar, özel hocalar, özel oyuncaklar, bir senenin nerdeyse yarısına yakın bir tatil zamanı var. Bu insan belli bir yaşa gelinceye kadar hayatın içine atılmıyor. Çocuğun yapması gerek tüm sorumlulukları büyükler hallediyor. Çocuğun hiçbir şekilde bedel ödemesine fırsat tanınmıyor. Bu insan için bu kadar para ve zaman harcanıyor. Bu kadar çok imkânı imkânsızlıklar içinde memleketini terk etmiş şehir hayatına başlamış bir insanın yanında iş bulabilmek için kullanıyoruz. Bu işin böyle olması sizce de biraz garip değil mi? Yirmi beş yaşına gelmiş bir insan hiç bedel ödememiş hep bedel almış bir insan babasının kurduğu işyerinin başına geçtiğinde sizce ne kadar başarılı olabilir? Bunun örneklerini çevremizde yeterince görebiliyoruz? Günümüzde en büyük problem insanlara bedel ödeme fırsatı ve hakkı tanınmıyor. Bütün sistem insanların bedel almasına yönelik kurulmuş. Bu sebepten insanların ticaretteki başarı oranlarına bakarsanız geçmişe göre daha az olduğunu net bir şekilde görürsünüz. Hâlbuki o zamanki imkânlar çok azdı ama başarı oranı fazla idi. şimdi ise imkânlar çok fazla ama başarı oranı çok düşük. Sizce bu normal mi?
Bu sebepten İnsanların ticarette başarılı olabilmeleri için bedellerini artırması gerekir.
Halk diliyle çıraklığını yapmadığın işin ustalığına soyunma?
Çıraklıkta bedel ödersin ustalığında meyvesini alırsın. Ticaretteki bedelin o işin çıraklığını yapman özel hayatındaki bedelin insanlara yük olmadan kendi işini kendin yapman, insanlara faydalı olmandır? İnsanların yaşamasını, başarılı olmasını, hayata karşı güçlü olmasını istiyorsanız kimsenin bedelini elinden almayın onlara bedel ödeme hakkı tanıyın?
Günümüzde insanların sahip olduğu imkânlara bakıldığında geçmiş dönemdeki insanlara kıyasla çok iyi durumdayız. Hem teknolojik açıdan hem de eğitim açısından imkânların bol olduğu bir dönemdeyiz. Her türlü bilgiye hızlı bir şekilde ulaşabiliyoruz. Gerek internetten gerekse çevremizdeki bir yakınımızdan. Öğrenmek istediğimiz şeyin eğitimini almak için kursuna gidebiliyoruz. Hem yaşam şartları iyi olmasına rağmen hem de sahip olduğumuz imkânların bu kadar çok olmasına rağmen neden? Bu kadar sıkıntılı bir hayat yaşıyoruz. Gerek ticaretimizde, gerek aile hayatımızda, gerekse eğitim hayatımızda… Biz bugün bu kadar imkânları, imkânsızlıklar içinde yetişmiş bir insanın yanında iş bulabilmek için kullanıyoruz. Yine de bir sonuç alamıyoruz yâda aldığımız sonuç yeterli gelmiyor.
Zannediyoruz ki imkânlar arttıkça her şey daha iyi olacak. Günümüz imkânları geçmişimize göre çok daha fazla ama yetişen nesile baktığında ticarette iyi olanların sayısı çok az. Babası imkânsızlıklarla bir yere gelmiş çocuk o kadar imkân olmasına rağmen babasının tüm servetini yok edebiliyor. Çünkü çocuk hiç bedel ödememiş hayatında yük taşıyan değil, yükünü hep birilerine taşıtan olmuş.
Ticarette başarılı olan insanlara baktığımızda okul hayatında olsun kendi hayatında olsun hep çalışan hep üreten tarafta olmuş. Sen ticari bir hamle yaptığında hayat hem senin özel hayatındaki bedeline bakar hem de o işle ilgili daha önceden ödediğin bedele bakar. Bu bedellerin sayısı ne kadar yüksek ise o zaman insanın ticaretteki kazancın o kadar iyi olur. Bu sebepten aynı şartlarda işyeri açmasına rağmen farklı sonuçlarla karşılaşabiliyor insan. Sofranda ekmek görmek istiyorsan çalışıp bedelini ödemen gerekir. O ekmeğin midene inmesini istiyorsan elini kullanman gerekir.
Hayatta hiç bir şey bedelsiz verilmemiş insana ticarette peşin alınan mal vadeli alınan maldan daha çok satılır. Çünkü bedeli peşin ödenmiştir iyi tüccarlara baktığınızda onların peşin çalıştığını vadeden veya krediden uzak durduğunu görürsünüz.
Bedel insanın sahip olduğu şeyde ödemesi gereken borcudur.
Her insan neye sahip oluyorsa sahip olduğu şeye ait borcu ödemesi gerekir.
Bedel ödemeden sahip olduğun şeye veya senin adına başkasının bedel ödediği şeye mutlaka bir gün bedel ödersin ne kadar geç ödersen o kadar fazla bedel ödetir hayat insana. Bir çocuğun yemeğini hep annesi yediriyorsa ağzına ekmeği hep annesi veriyorsa o çocuk yemek yeme konusunda hayata karşı güçsüz ve borçlu başlar. Yemek yemeyle ilgili hep sorun yaşar. Bir baba, çocuk o işyerinde bedel ödemeden çocuğunu o iş yerinin başına geçiriyorsa orada işler yürümez hayat önce o çocuktan zamanında ödemediği bedeli ister. Bedelini ödeyene kadar o işte sorunlar bitmez.
Hayata borçlu başlayan insan, (kendi işini kendi yapmayan, hep birilerinin sırtından geçinen) ticarete girdiğinde önce zamanında ödemediği o borcu öder bu arada işler hiçte iyiye gitmez bedel borcunu ödediği an artık kazanmaya başlar…
Bedel alan bedel ödeyen insanlardan bahsettik. Bedel ödemek ya da bedel almak sadece insanlarla mı? İlgili Bir makinede bir demir parçasında bir canlıda bedel söz konusu olabilir mi? Bir insan nasıl ise, bir şey üreten makine olsun bir demir parçası olsun veya bir araba olsun hareketsiz kaldığında, çalışmayı yani bedel ödemeyi bıraktığında paslanmaya, bozulmaya başlar. Bir şey üreten bir makinenizi uzun süre kullanmayın ilk çalıştırdığınızda sorun yaşarsınız. Ya da garajda yatan arabanız çürümeye başlar. Bir demir parçası çalışmadığında paslanmaya başlar. Hayatta bedel ödemeyen durağanlaşan her şey bir süre sonra yok olmaya başlıyor.
Su akmadığında, önü kapandığı yerde, kokmaya bozulmaya başlar. Suyun akışı suyu temiz tutar. Ormandaki bir kaplan bunu alın kafese atın siz besleyin, ormanda kendi avlanarak bedel ödemesin onu tekrar ormana bıraktığınızda açlıktan ölme noktasına gelir. Evde beslenen kedileri, sokağa bıraktığınızda orada yaşayamazlar. Evden dışarı çıkmaya korkar. Çünkü hayata karşı bedel ödememiştir, güçlenmemiştir, hep bedel alan tarafta olmuştur. Birileri onu beslemiştir. Bu sebeple hayata karşı zayıf ve güçsüzdür. Sokağa çıkamaz çıktığında hemen eve dönmek ister.
Bedel hem insanlarla hem canlılarla hem de diğer yaratılmışlarla ilgili olabilirken, şirketlerle ilgili söz konusu olabilir mi? Diğerleri gibi şirketlerde de bedel söz konusu. Bedel alan şirket var bedel ödeyen şirket var. Bedel alan şirketler bedel aldıkları için çok sancılı ve çok sıkıntılı olur. Almış olduğu bedel ödemiş olduğu bedeli geçtiği an o şirket yavaş yavaş kendini yok etmeye başlar.
Krediyle iş yapmak, sürekli borç almak, vadeli mal almak, alınan malın borcunu ödememek, borcu geciktirmek, sermayenin üzerinde iş yapmak gibi… Bunlar bir iş yerini sürekli zayıflatan, oranları yükseldiğinde batma noktasına getiren ana sebeplerdir. Bir şekilde iş bu duruma geldiyse ya da böyle başladıysa mutlaka sürekli olarak azaltılması ve en sonunda yok edilmesi gerekir. Bunlar batan bütün şirketlerin ortak özelliklerinden bazılarıdır. Siz çocuğunuza karşılıksız olarak sürekli para verdiğinizde çocuğunuzun eli nasıl bereketsiz oluyorsa, bir ticarethane dışarıdan aldığı parayla kendi bereketini yok etmeye başlıyor. Az para alırsan az bedel almış olursun sıkıntısı ona göre olur, çok para alırsan çok bedel almış olursun sıkıntısı daha çok olur.
Sermayesinin üzerinde para alırsa o zaman sıkıntısı da o kadar büyük olur. Bu durum o şirketi yok edene kadar devam eder. Bankacılar bunu çok iyi bilir. Bir işyerinin ticaret hakkı cebindeki parası kadardır. Parasını ödemediğin hiçbir şey sana ait değildir. Vadeli mal parası ödenmemiş maldır. Ona gelecek müşteri ile parası peşin ödenmiş mala gelecek müşteri aynı değildir. Bedeli peşin ödenen mal her zaman daha çok satılır sıkıntısı azdır. İnsanlar genelde vadeli alıp vadeli sattıkları mallarda sorun yaşarlar. Bataklar genelde o mallarda olur. Malını peşin alan adam, parasını almadan mal satma taraftarı değildir. Daha dikkatli olur. Çünkü parasını peşin ödemiştir.
Vadeli mal alan adam parasını ödemediği için o malı satması daha kolaydır. Bu sebepten batak para vadeli mal alan adamda daha çok olur. Bedel ödeyen insan hayata karşı nasıl güçlü oluyorsa, bedel ödeyen bir ticarethanede o kadar güçlü oluyor…
İnsanlar para kazanmayı, kazandığı parayı harcamayı severler. Bir şeylere sahip olmayı doğal olarak isterler. Bunun için çok çalışırlar. Gece gündüz demeden hiç yılmadan çalışırlar. Gerçekten de bir süre sonra kazanmaya başlar insan. Eski hayatı geride bırakır. Artık eskisi gibi sıkıntı ve yokluk dönemi yoktur. İhtiyaçlarını karşılamak eskisi kadar zor değildir. Gerçekten de o çok çalışmasının karşılığını bir süre sonra almaya başlamıştır. Kısa zamanda işler yoluna girmiş ihtiyaçlarını karşılayacak kadar para kazanmaya başlamıştır. Evini almış arabasını almış sahip olduğu eski şeyler gitmiş, yerini yenileriyle değiştirmiştir. Eski günler çoktan unutulmuş yerini bambaşka bir dünya almıştır.
Sanki dünyaya hep bolluk içinde gelmiş zanneder insan kendisini.
Bundan dolayı da çok mutludur. Dışarıdan bakılınca hemen fark edilir boyuttadır mutluluğu. İşler böyle devam ederken insanın içindeki çok kazanma isteği daha da büyümeye başlar. Çünkü iş hayatında atıldı ve başarılı oldu artık hangi işe girsem başarılı olurum diye düşünmeye başlar insan. Yeni bir işe girer yine bir anda para kazanmaya başlar. Bunu da görünce, artık bu iş tamam ben bu işi yapıyorum diye düşünür. Hikmeti kendinde daha çok görmeye başlar. Bunun hırsıyla daha çok yatırıma girer. Birde bakarsın ki sahip olduğu evler arabalar tek tek gitmeye başlamış. Elinde avucunda ne varsa hepsini tek tek geri vermiş. Şunu söyler sonrada, ben eskiden çok işler yaptım çok becerikliydim ama kriz geldi ve her şeyimi kaybettim. Arkadaşım bana kazık attı, piyasalar bir anda durdu, para piyasadan çekildi o yüzden battım. Suçluyu dışarıda arar insan. Hikâye böyledir. Çok masumdur. Dinlediğiniz zaman üzülürsünüz.
İnsanlar hırsla iş yapmayı, bedel ödemeyle karıştırırlar.
Bedel ödeyen insan da çok para kazanma isteği olmaz. Onların ticaretlerin de çok hızlı büyüme olmaz yavaş yavaş büyür.
Yıllar sonra baktığınızda onun büyüdüğünü anlayabilirsiniz. Çok yavaş büyüdüğü için yıkılması da çok zordur. Krizlerden hep büyüyerek çıkarlar. Çünkü temelinde bedel vardır…
Kaynak: İnternet